Kaptır Gitsin

  • İki mehtap arasında

    Her aşk bulunduğu kalbin şeklini alır. Toprak kokusu değince o rüyaya Aşk çözülür Geriye rüyalar kalır....

  • Sevdaya dair...

    Sevdalar kaybeder ,sevdalar kazanırız;ama çoğu zaman kazandığımız sevdalar kaybettiklerimizin bir değişik versiyonudur.Sevdalarımızın kıymetini bilemiyiz.Oysaki sevdalının en kıymetli şeyidir dertleri. Kendimizi affetmeyeceğimiz işler yaparız...

  • Gizli Kırmızı Kapaklı Defter Sakın Konuşma

    İki elim başımın arasında önümde hesap soruyor kırmızı defter Hayat artıklarını hapsetmişim üzerine umursamadan Çılgınkaplanlar üzerine korkmadan ...

Blog Hakkında

Belirli bir konusu olmayıp değişik mevzularda içerik barındıran bu blog bir kaç kafadarın aklına estiği gibi yazılar yayımladığı kollektif bir blogtur.Yazdığımız yazıları beğendiyseniz Facebook,Twitter,FriendFeed gibi sosyal ağlarda paylaşabilirsiniz hatta yazılardan alıntı yapabilir tümünü kendi blog'unuz da kullanabilirsiniz tam olarak söylemek gerekirse resimleri de, yazıları da istediğiniz gibi paylaşabilirsiniz bu bizi sevindirir fakat yazıların altın da blog'umuza bir link verirseniz bu bizi daha da çok mutlu eder.
Ayrıca bütün hakları Coca Colanın formülünün yanında saklanmıştır kimse bulamaz.


Tut

0 yorum


Son kaya iniyor kuyu aydınlanıyor
Ses insanın derinlerde parlayan
Son isyan denemesi oluyor güzel
İçimde yaman tutuk bir şair doğuyor
Tut elimden
Dosta düşmana karşı bir iyi konuşayım
Tut
Kulede saat kırılmasın
Geyikler sağır
Rüyalar boğuk olmasın

Son kıral ağlıyor, üstünde son kuş yoruluyor
Halkın kayıp annelere karşı saygısı yok
Tut elimden
Düşen tüyleri toplayalım
Tut
İsimsiz çocuk ağlamasın
Kuyuda ışık sönmesin
Kırk oda içiçe dönmesin
Halayıklar sağır
Dualar boğuk olmasın

Son insan yürüyor
Tut elimden kaçalım
Kaçalım kaçalım
Bizi kimseler görmesin
Arıyanlar bulmasın
Tren duvarları sarsmasın
Yürek bu kadar hızlı çarpmasın
Kan böylesine hızlı akmasın
Askın kulakları sağır
Sesi boğuk olmasın

Sezai Karakoç
[Yazının Devamı...]

İnsanlar ve karıncalar...

0 yorum


Karıncalar ve ben.
Bir adımda belki bir karınca cemiyetine son veren insan...

Geçen günlerden birinde bir imtihandan çıkmıştım.Üniversitenin bahçesinde öylesine otururken,bahçe sulamada kullanılan hortumdan çıkan su,önümden geçerken bir karıncayıda...

Üşendim,sudan çıkarmadım,kurtarmadım onu.
Kuyu kazıcak kadar çırpınırken ayakları,gitti bir iz bırakamadan öylesine...
Ve ben ,dağlar yıkacak kadar kalbi çırpınan ben,zamanın dişleri arasında o karıncaya benzer gördüm kendimi..

İnsana göre karınca ne kadar küçük olursa olsun,yinede nispet...
Dünya büyüklüğü ile nasıl bir toz zerresi ve üzerinde bilmem kaç bin senedir yaşayan insanlar.
İnsan ayağının yanında karıncanın pek küçük kaldığını görüp,onun acısını mühimsemez de,kendi başına gelen bir acıdan,herşeye karşı isyan eder.
İnsanlar ve karıncalar...
[Yazının Devamı...]

Ah O Eski Günler

0 yorum



Eskiden;
Çember çevrilir,
Su musluktan içilir,
Ağaçlara tırmanılırdı.
Bebekler bezden,
Silahlar tahtadan,
Resimler kömür karasından yapılırdı.
Kızlara ninelerinin, erkeklere dedelerinin
İsimleri konulur,
Saatli maarif okunurdu.
Komşuda pişen
Bize...
Bizde pişen komşuya düşerdi.
Geceler ayaz,
Sokaklar karanlık,
Yıldızlar...
parlak olurdu.
Turşu, salça...,
mantı evde yapılır,
Karpuz kuyuda soğutulurdu.
Erik ağacının çiçeği,
Pencere camımıza yaslanır,
Güz yaprakları bahçemize düşerdi.
Kardan adam yapılır,
Evlerde soba yakılır,
Kış gecelerinde masal anlatılırdı.
Merdiven çıkılır,
Aidat ödenmez,
Yönetici seçilmezdi.
Evler badanalı,
Sokaklar lambasız,
Mahalleler bekçili olurdu.
Ajans radyodan dinlenir,
Çizgi roman okunur,
Defterlere kenar süsü yapılırdı.
Hayat,
Arkası yarın gibiydi,
Kesintisizdi.
Her gün yaşanacak bir şey vardı.
Herkes kendi düşünü kurar,
Kendi hayatını oynardı.

ŞİMDİ

Şimdi,
Herkes
Yoğun,
Yorgun
Ve
Tek başına...

CAN DÜNDAR.
[Yazının Devamı...]

{Kalp kalbe karşıdır }

0 yorum


Sen ve ben
birbirimizden
uzaktayken
duyduğun ince bir sızıysa
ve duyuyorsam ince bir sızı
üstüne üstlük
istiyorsan o an beraberliğimizi
ve duyuyorsan gerçekten
bir bütünün parçası olduğunu
demek ki sen
seviyorsun beni...

Ben özlüyorsam uzaktan
ve yaşıyorsam
sen benim bir parçamsın
ben senin parçan
ve hala
kafamı bozuyorsan;
demek istediğim şu ki hani
{seviyorum seni}
ve bilirsin ki
{kalp kalbe karşıdır }
sevdiğim...
[Yazının Devamı...]

Yanacak kadar yaklaşmadım ateşlere

2 yorum


Yanacak kadar yaklaşmadım ateşlere ,

boğulacak kadar derinlere dalmadım vurgun ihtimalinden.

Limansız bir gemi olmadım yada ardından el sallanmayacak kadar ıssız !

terkedilmiş köhneleşmiş bir viraneyi andırmadım.

Restorasyon gerekecek kadar uzun kalmadım.......

Kafiyeler gerekmedi son cümlelerime .

Esnemiş değilim haddinden fazla,

yada kalıplaşacak kadar soğumadım hayata.

[Yazının Devamı...]

Sana Dair

0 yorum


Ben uzaklara kaçmadan

Uzaklar ben olmadan

Güneş doğmadan,

Söylemelisin.


Çünkü sökmekte burnumdan kan

Hakim sinsice kırmakta kalemi

Son sözü ben duymalıyım ve söylemeliyim

Sen bilmezsin ben suçluyum bu şehirde

Tek suçu benim sessiz sokakların

Eşberin katilide benim


Ayağımı bastığım toprak düşman bana

Hükümet öç almakta parmak izimden

Kırmızı yazmışlar siyah sayfalara adımı

Kaçmalıyım son kez sana

Lalelerden topladığın Kömür balı kondur dudağıma


Ve fısılda deccal kadar bildiğim

Ama gizlediğim sözleri kulağıma

Bir daha kaçmam... Kaçamam

Ölüm sokağımda

Bozuk kilitler Anahtarlara uymaz

Suçlar cehennemin anahtarıdır.

Anahtar kilide uymadan

Kapı aralanmadan duymalıyım


Ve gitmeliyim.

Çünkü sana kaçtığımı anlamışlar

Ödül koymuşlar mafya adına adıma

Sana sızdırdığım aşk yüzünden

Genç ölmek yakışır bana

Sakın taziye verme ardımdan gazetelere

Güzaf olmasın ecelin

Lalelerden topladığın Kömür balı kondur dudağıma


Ve fısılda deccal kadar bildiğim

Ama gizlediğin,sözleri kulağıma

Son bir kez daha.

[Yazının Devamı...]

LİLİYAR

1 yorum


Bu kuklaların kukla olmadığı besbelli
Ne söyledilerse tıpıtıpına gerçek besbelli
Altın saçlarını yana atışı yok mu Lilinin
Lilinin yağdan kıl çekercesine inanışı
Lilinin yağdan kıl çekercesine yaşayışı yok mu
Kuklalar titremesin ne yapsın
Kuklaların kukla olmadığı besbelli
Lilinin çekip gideceği besbelli
Lilinin dönüp geleceği besbelli

Ekmek ha bakkalın olmuş ha Cabaret de Paris'nin
Sen herhangi bir ekmek yiyeceksin işte Lili
Ekmek ne kadar Allahınsa Lili de o kadar Allahın Lili
Yüzün ruhun kadar aydınlık ya Lili
Gönlün soğuk sular güzel aynalar gibi ya Lili
Anladın ya kutunun içinden çıkan mendil
Olamaz Üsküdardan geçeriken bulduğun mendil

Bizi bırakıp nereye gidiyorsun Lili
Demek bizi bırakıp gidiyorsun Lili
Sen daima güzeller güzelini bulursun Lili
Sen istesen de taş yürekli olamazsın
Sen daima güzeller güzeli olursun Lili
Demek gideceksin arkana dönüp bakmayacaksın
Hangi kuş hangi şafakta ölecek görmeyeceksin
Öyleyse al bu kürkü bu veda kürkünü Lili
Tüyleri şiirler olan bu mahcup kürkü
Sen daima Sultanlar Sultanı olursun Lili
Demek sen gidiyorsun Lili
Bizi öpmeden mi gideceksin Lili

Lilinin güneşin altında duruşu yok mu
Perdeleri sıyırıp çirkin adamı burnundan yakalayışı yok mu
Eline bavulunu alışı yollara koyuluşu yok mu
Çirkin adamın güzel adam oluşu yok mu
Yaklaşıp onu saçlarından yakalayışı
Uzaklaşıp yollarda yol oluşu yok mu
Lilinin bir tavşan gibi koşuşu
Keklik gibi dönüp bakışı ve yıldırım gibi koşuşu yok mu
Adam da tam o zaman kapıdan çıkmaz mı dışarı
Lilinin adamın boynuna çocukça ve çılgınca atılışı yok mu
Ben konuşmasını bilmem Lili

Sezai KARAKOÇ
[Yazının Devamı...]

Sigara'nında yararlarımı olur diyenlerinizi duyar gibi oluyorum

1 yorum




Bugüne kadar hep sigaranın zararlarından bahsedildi.
Her türlü caydırıcı etken kullanıldı .Hatta sigara paketlerinin üzerlerine bir takım abuk subuk resimler bile konuldu.Yok içerseniz ölürsünüz,size ve çevrenizdekilere zarar verir gibisinden güyaa caydırıcı yazılar yazıldı,ama tiryakiler için hiçbirinin caydırıcı etkisinin olmadığı gözlemlendi .

Bende hiç anlıyamadığım bu tiryakiliğin , yararlı yönlerini araştırayım dedim ve google'dan sigaranın yararları diye arattım .
Hakıkaten anlıyanına inceden inceden dokunduran sonuçlar buldum ve bunu paylaşmak istedim.
Ben bu yaşıma kadar hiç bir şekilde sigara kullanmadım,zaten mantığımda algılayamadı bu tiryakilik hallerini ve sonrasında oluşan tabloyu.

Ya adamı kanser mi dersiniz,damar tıkanıklığımı dersiniz,kalp,şeker,tansiyon,kolestrol daha sayabileceğim bir çok rahatsızlıkları tetikleyen birincil etkenlerden biri.
Sağlık için zararlı oluşu kesinleşmiş bu mereti bile bile neden kullanırlar onuda anlıyamadım.Hadi şeytana uydun sağlığını düşünmedin ve başladın,işin maddi boyutudamı kesmiyor bu tiryakilik sarhoşluğunun önünü?

Konuyu dağıtmadan sadede gelelim ,iyikide yararlarını yazıcam,gene içimdeki yeşilay canavarı ortaya çıktı .
Neyse biz konumuza dönelim.

Sigara'nında yararlarımı olur diyenlerinizi duyar gibi oluyorum,ama harbiden var.Evet evet gerçekten var.

İşte sigaranın muhteşem yararları say say bitmez :)

Mesela Sigara içeni köpek ısırmazmış, çünkü yanında baston taşırmış.

Evine hırsız girmez, çünkü sabahlara kadar öksürürmüş.(bundan çıkardığım sonuç öksürük krizinin uyutmaması )

Üzerine sinek konmaz; çünkü buram buram nikotin kokarmış. (sıcak yaz günlerinde hepimizin şikayet ettiği ah şu sinekler yokmu?Hadi bakalım iyisiniz :))

Fazla yorulmaz; çünkü yorulunca tıkanacağını bilirmiş.

Yürümek için zorlanmaz; çünkü tekerlekli iskemlede gezdirilirmiş.

İhtiyarlamaz; çünkü genç yaşlarda sevdiklerine kavuşurmuş.

Yüzlerine renk gelir; çünkü dişleri ve bıyıkları sapsarı olurmuş.

Vücutları bir kuş gibi hafifler; çünkü ileri dönemdeki dolaşım bozukluğundan ötürü önce parmakları, sonra da el ve ayakları kesilirmiş.

Can sıkıntısının bir numaralı ilacıymış.


Sigara içenler (kah ateş isteyerek, kah otlanarak) birbirleriyle daha çabuk kaynaşırlarmış

Sigara içmeyenler ellerini nereye koyacağını şaşırırken,
Sigara içenlerin elleri her daim görevdeymiş.

Çay ve kahvenin lezzetini ve verdiği hazzı iki katına çıkarırmış.

Sigara içenler için ayrı odalar, ayrı bölümler vardır ve o yerlere diğerleri girmez;
Yani ayrıcalıklıymış bunlar.

Sigara içenler, sigarayı bıraktıklarında kendileri ile gurur duyarlarmış;çevresindekiler tarafından takdir edilirler, gıptayla bakanlar bile olurmuş bunlara.

Ülke ekonomisine büyük katkıları varmış.

Ayrıca devletin büyük bir vergi kapısıymış.

Hadi bakalım kim tutar sizi,bu yararları okuduktan sonra iyi tüttürün dumanınızı :))

[Yazının Devamı...]

Gel!

0 yorum


Yüzün bir sebepsiz korkuyla uçuk,
O gün başucuma karalarla gel
Arkanda, çepçevre, kızıl bir ufuk,
Tepende simsiyah kargalarla gel

Elinden, dal gibi düşerken ümit,
Ne bir hasret dinle, ne bir ah işit;
Bir yaprak ol, esen rüzgarlarla git,
Kırık bir tekne ol, dalgalarla gel..

Necip Fazıl KISAKÜREK
[Yazının Devamı...]

Suskunluk

2 yorum


Dilsiz değildir suskunluk, çok şey anlatır anlayana.

Kelimelerin anlatamadıklarını haykırır aslında.

Bir kaçış değildir suskunluk, bir bakıştan çok daha fazlasıdır.

Sessiz çığlıkların bir adım ötesidir.

Hayata olan öfken, insanlara olan kırgınlığın, ve daha nicesi saklıdır içinde sükûnetin.

Rest çekmenin 'asil' halidir anlayana..

[Yazının Devamı...]

HAYAT...

3 yorum


Hayatına Anlam Katan Her Olay Özeldir.
Seni Yaşama Bağlayan Herşey Aslında Bir Mucizedir.
Önüne Geçemediğin Tek Şey Kaderdir.
Bugün Yaşadığın Herşey Dünden Kalma Sebeplerdir ve Aslında Hayat Dediğin; Yaşayabildiğin Kadar Güzeldir...

[Yazının Devamı...]

Ölü Dil

0 yorum


Ağzı var, dili de var. Ağlarken çırpınmıştı ilk kez, hâlâ çırpınıyor. Dünyaya gelmişti ve tek bir kelime bilmiyordu.
Ağlayarak anlattı her şeyi. Her anlama geliyordu bu yaralayıcı ses. Yeryüzünün bütün bebekleri aynı lisanı konuşuyordu: Acı su dili. Bir Eskimo bebeğiyle bir Arap bebeği, güneşin ve buzun dilini öğrenmeden önce acı su diliyle konuştular dünyayla. Ta ki bir gün dikkat kesilene kadar dudaklarına annelerinin. "Baba"yı ve "anne"yi telaffuz ettikten sonra "kar"ı öğrendiler ve "deve"yi. Otuz ayrı kelimeyle "kar", yetmiş ayrı kelimeyle "deve". Ne çok kar vardı kutuplarda, ne çok deve sahrada. Her kelime dilden hakkını istiyor. Fakat çok küçük onlar. Yarım yarım ödüyorlar lisana haklarını, tatlı borçlular. Büyüdükçe borçları da büyüyor. Haciz gelebilir dillerine. Yarım yarım konuşurken sevimlilerdi. Yarım yarım anlarken sevimsizler. Anneleri yanlarında değil. Söylediklerini düzeltecek birine ihtiyaçları var.
-Yalnızlar.
-Yalnız bile değiller.
-Yanlışlarını düzeltecek kimse yok yanlarında.
-Yalnız olsalardı kendilerini dinlerlerdi.
-Kendilerini mi?
-Akılları var. Ne diyor Molla Câmi, "Ağzını açtığın zaman aklın rehini ol!"
- Köle bir dil!
- Kes o halde ipini. Bakalım özgür uçurtman nereye takılacak.
Uçurtma Olympos dağına takılıyor. Aklı reddeden dil tarif edilemez çirkinlikte bir canavara dönüşüyor, yüz yılan kafalı Tifon'a. Yüz gırtlağıyla bağırıyor kayalıklarda Tifon. Yüz diliyle parçalıyor hakikati. Bülbüller çığlık çığlığa terk ediyorlar dünyayı. Göçmen kuş değiller ama göçüyorlar. Hint fakirleri yılanlarını dillerle değişiyor. Toprak çanağın içinden yükselen diller daha kıvrak. Daha sihirli. George Orwell, "1984" romanındaki "yeni dil" e öyle bir düğüm atıyor ki, yüz İskender'in kılıcını köreltiyor. Bedenin direğiydi dil. Öyle demişti Hz.Ali. Doğru olursa bütün vücut doğru olurdu. Mimarlara bak kahkahayla gülüyorlar, pisa kulesinin balkonundan bakıp halka. Bu çarpık çurpuk insanları hangi dil doğurdu!
-Sahip olamadığımız dil.
-Nasıl sahip olacağız?
-Ağzımızdan çıkan sözleri seyrederek.
-Sözler seyredilmez. Duyulur.
-Seyretmeyi dene.
-Görünür mü sözler?
-Khrysippos'un yalancısıyım. " Sözler ağızdan çıkar. Bir şey diyorsan bu senin ağzından çıkıyor. Ve sen, bir at arabası diyorsun; şu halde senin ağzından bir at arabası çıkıyor."
-Söz oyunu bu!
-Oynayalım. Ağzından çıkan her cümlenin resmini yap zihninde.
Tren, diyorum; ağzımdan bir tren çıkıyor dumanlarını savurarak. Irmak, diyorum; ağzımdan bir ırmak çıkıyor köpükler saçarak ve trenle beraber denize akıyor. Orman, diyorum; ağzımdan ağaçlar çıkıyor bir bir ve toplanıyorlar ırmağın kenarında. Ekmek, diyorum; ağzımdan ekmek parçaları çıkıyor ve yol alıyorum ormanda izler bırakarak. Ateş, diyorum; ağzımdan alevler çıkıyor ve soluğumla nara çeviriyorum ekmekleri. Toprak, diyorum; ağzımdan mezarlıklar çıkıyor cehennemden kaçan.
-Böyle düşünürsem konuşamam.
-Darbe mi yedin. Beyninin sol yanı hasar mı gördü?
-Afaziden değil bu!
-Ya neden!
-Her söylediğimi görürsem dehşete düşerim.
-Her söylediğini gör ve dehşete düş!
Hamlet, Horatio'yla mezarlıkta dolaşıyor sakin sakin. Ta ki türkü söyleyerek çalışan bir mezarcıyı görene kadar: "Yaptığı işin farkında değil mi bu adam! Türkü söylüyor mezar kazarken!" "Alışmış, umursamıyor artık." diyor Horatio. Tam o sırada mezarcı bir kafatasını toprağın içinden çıkarıp atınca dayanamıyor Hamlet: "Bu kafanın bir dili vardı içinde, türkü söylerdi bir zaman. Herif nasıl kaldırıp atıyor şimdi yere... Belki de bir politikacının kafatası bu hayvan herifin fırlatıp attığı. Oysa adam sağlığında kendini Tanrı'dan daha akıllı sanmış olabilir, olamaz mı?"
-"Bu kafanın bir dili vardı içinde!" bile denmeyecek bizim için.
-Belki denir.
-Ne çıkar dense. Hem öldü Hamlet düelloda.
-Bu cümleyi değiştirelim istersen.
-Neden.
-Acıtıyor.
-Tamam değiştirelim: " Bu dilin bir kafası yoktu yaşarken."
Eskimolar otuz kelime bulmuşlar kar için. Araplar yetmiş kelimeyle anlatamamışlar deveyi. Zimbabve'deki Şona dilinde "gitmek" kelimesi iki yüz farklı kelimeyle söylenmiş. Demek Afrika'da "gitmek" her şeyden önemli. Demek kar otuz çeşit yağıyor kutupta. Demek yetmiş develik bir kervan var anlam yükünü taşıyan. Sürçü Lisan ettikse eğer "Lisan"ı anlatırken birkaç cümleyle. Affola. .!

Ali Ural
[Yazının Devamı...]

İnsanlar, onlara kendilerini nasıl hissettirdiğinizi asla unutmazlar !

0 yorum


Bu olay 14 ekim 1998 de kıtalar arası bir uçuş esnasında gerçekleşmiş.

"Bir kadın, uçakta zenci bir adamın yanında oturuyordu. Durumdan rahatsızlığını belli edercesine, hostesten başka bir yer bulmasını istedi, zira öylesine antipatik birinin yanında oturamazdı. Hostes, tüm uçağın dolu olduğunu fakat birinci sınıfta yer olup olmadıına bakacağını söyledi.

Diğer yolcular şaşkınlık ve tiksintiyle olayı izliyorlardı, bu kadının sadece terbiyesizliğine değil, bir de birinci sınıfta yolculuğu devam edeceğine şahit oluyorlardı. Zavallı adamcağız çok kötü bir durumda olmasına rağmen cevap vermemeyi tercih etti. Bu yüksek tansiyondaki durumda kadın, birinci sınıfta ve o adamdan uzak uçabileceğinden tatmin olmuş, hostesin dönmesini bekliyordu.

Birkaç dakika sonra geri gelen hostes, kadına:

"Çok özür dilerim geciktim.Birinci sınıfta bir yer buldum… Bu yeri bulmak biraz zamanımı aldı, sonra yer değişikliği için pilottan izin almam gerekiyordu. 'Hiç kimse sorun yaratan bir diğerinin yanında oturmak mecburiyetinde tutulamaz' dedi ve bu izni verdi."

Diğer yolcular kulaklarına inanamıyorlardı, bu esnada kadın da bir zafer kazanmış gibi yerinden kalkmaya hazırlandı. Aynı anda hostes, oturmakta olan zenciye dönerek:

"Beyefendi, sizi uçağın birinci sınıfındaki yeni yerinize götürmem için beni takip eder misiniz lütfen? Seyahat firmamız adına kaptan pilotumuz sizden böyle nahoş bir olay yaratan kimsenin yanında oturmak mecburiyetinde bırakıldığınız için çok özür diliyor."

Tüm yolcular hep birlikte, bu olayı iyi bir biçimde sonuçlandıran uçak personelini alkışlayarak tebrik ettiler.

O yıl, kaptan pilot ve hostes uçaktaki davranışlarından dolayı ödüllendirildiler. Aşağıdaki mesaj, tüm ofislere personelin görebileceği bir biçimde iletildi:

"İnsanlar onlara ne söylediğinizi unutabilirler. İnsanlar onlara ne yaptığınızı da unutabilirler. Ama insanlar, onlara kendilerini nasıl hissettirdiğinizi asla unutmazlar."
[Yazının Devamı...]

Kıssadan Hisse...

1 yorum


Bir gün bir Felsefe profesörü, elinde birkaç kutu olduğu halde derse gelir. Ders başladığında, hiçbir şey söylemeden, önüne büyükçe bir mayonez kavanozunu alır ve ağzına kadar tenis topları ile doldurur. Ve öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar;
Öğrenciler ittifakla kavanozun dolduğunu ifade ederler, Bu sefer profesör önündeki kutulardan bir tanesinden aldığı çakıl taşlarını, çalkalayarak kavanoza döker, böylece çakıl taşları kayarak, tenis toplarının aralarındaki boşlukları doldurur ve öğrencilere tekrar kavanozun dolup dolmadığını sorar, onlar da 'evet' doldu derler, profesör bu defa masanın üzerindeki diğer kutuyu eline alır ve içindeki kumu yavaşça kavanoza döker. Tabii ki kumlar da çakıl taşlarının aralarındaki boşlukları doldurur. Ve tekrar öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar, Öğrenciler de koro halinde 'evet' derler.
Bu sefer profesör masanın altında hazır bekleyen 2 fincan kahveyi alır ve kavanoza boşaltır, Kahve de kumların arasında kalan boşlukları doldurur. Öğrenciler gülerler!
Profesör öğrencilerin gülüşünü destekleyerek 'eveet' Diyerek;
Ben 'Bu kavanozun bizlerin hayatını simgelediğini ifade etmeye çalıştım' Der.
Şöyle ki; Bu tenis topları hayatınızdaki önemli şeylerdir; aileniz, çocuklarınız, sıhhatiniz, arkadaşlarınız ve sizin için önemli olan şeylerdir.

Diğer şeyleri kaybetseniz de, bu önemli şeyler kalır ve hayatınızı doldurur.
O çakıl taşları ise daha az önemli olan diğer şeylerdir; işiniz, eviniz, arabanız vs.
Kum ise diğer ufak tefek şeylerdir.

'Şayet Kavanoza önce kum doldurursanız...' diye, anlatmaya devam eder, 'çakıl taşlarına ve özellikle de tenis toplarına (yeterli) yer kalmaz.
Aynı şey hayatımız için de geçerlidir. Vaktinizi ve enerjinizi ufak tefek şeylere harcar, israf ederseniz, önemli şeyler için vakit kalmayacaktır .. .

Dikkatinizi mutluluğunuz için önem arz Eden şeylere çevirin. Çocuklarınızla oynayın. Sağlığınıza dikkat edin. Eşinizle, dostunuzla yemeğe çıkın. Evinizin ihtiyaçlarını karşılayın. Öncelikle tenis toplarını kavanoza yerleştirin. Öncelikleri, sıralamayı iyi bilin.
Gerisi hep kumdur.


Bu Ara Bir öğrenci sorar; 'Peki, O iki fincan kahve nedir?'
Profesör tebessümle: 'Hayatımız ne Kadar dolu olursa olsun, her zaman dostlarımız ve sevdiklerimizle bir fincan Kahve içecek kadar yer vardır!!!

Alıntı
[Yazının Devamı...]

Başörtülü genç kızın melodramı

3 yorum





19 martta gösterime giren Büşra filminin başrol oyuncusu Tayanç Ayaydın: "Artık daha hoşgörülü bir adam oldum"
BUGÜN vizyona giren ve türbanlı Büşra ile Cumhuriyetçi yazar Yaman’ın ilişkisini anlatan ‘Büşra’ filminin oyuncuları Mine Kılıç ve Tayanç Ayaydın, filmin kendilerini daha hoşgörülü yaptığını söylüyor. Kılıç,
“Film boyunca ‘Türbanlılar da öcü değilmiş’ diye hayatıma bir not aldım” derken; Ayaydın, “İçimdeki bir
boşluğu dolduruyorsa, başörtülü bir kadına âşık olurum” diye konuştu.
...
Bahadır Boysal'ın iki yıl önce Leman'da çizmeye başladığı 'Büşra' karakteri beyazperdeye taşındı. 19 Mart'ta vizyona giren 'Büşra', Boysal'ın okuyucusu olan yapımcı Alper Akman'ın önerisiyle hayat buldu. Film, türbanlı Büşra'dan yola çıksa da aslında dört yalnız karakteri anlatıyor.
Üniversiteden yeni mezun olmuş, muhafazakar ve varlıklı bir ailenin türbanlı kızı Büşra ile agresif romanlarıyla tanınan, liberal gazeteci Yaman'ın tüm engellere, ideolojik farklılıklara rağmen önüne geçemedikleri aşkları... Fiyaskoya dönüşen türban defilelerinden gençlerin çılgınca eğlendiği maskeli balolara, İstanbul'un en güzel ve en kirli yerlerine uzanan ve baskının, yalnızlığın sorgulandığı bir dram... Bahadır Boysal'ın 2 yıl önce Leman'da yarattığı Büşra'nın sinemaya yansıyan yüzü, karakterin dergideki halinden biraz farklı. Uçuk kaçık, marjinal bir türbanlı olarak yaratılan 'çizgi' Büşra'yı filmde aşık yüzüyle görüyoruz. Filmin yönetmeni Alper Çağlar ile Bahadır Boysal, senaryoyu birlikte kaleme almışlar. Pek çok deneme çekiminin ardından türbanlı Büşra'yı oynayacak Mine Kılıç bulunmuş. 'Hem çizgi karaktere benzeyecekti hem de türban yakışacaktı' diyor Boysal, deneme çekimlerini anlatırken.
Beş hafta süren çekimler ve montajın ardından film tamamlandı ve görücüye çıkacağı günü bekliyor. 'Hoşgörü olmayan toplumlarda, insanlar yalnızlığa mahkumdur' mesajını veren filmi, başrol oyuncusu Mine Kılıç ve karakteri yaratan Bahadır Boysall olan röpörtaj;

- Büşra karakteri çizgi kahraman olarak ne zaman ortaya çıktı?
Bahadır Boysal: İki yılı geçmiştir. Türban olaylarının konuşulduğu zamanlardı. Ondan önce çizdiğim 'Sanal Simge' diye bir karakter vardı. Büşra, onun türbanlı hali gibi. O da başına buyruk bir kızdı.

- Çizgi karakter olarak nasıl tepkiler alıyordu Büşra?
Bahadır B.: Çizgi karakterler çizilip üzerinden biraz zaman geçtikten sonra algılanıyor. Tepkileri çizdikten bir - iki sene sonra alıyorsunuz. Şimdi iyi kötü yorumlar oluşmaya başladı.

- Film olma sürecinde kafanızda soru işaretleri oldu mu, yola çıkarken neler düşündünüz?
Bahadır B.: Eğlenceli geldi. Yapımcı aynı zamanda okuyucuydu. Yoksa benim aklımda öyle bir şey yoktu. Sonra iş, aldı yürüdü. Üzerinde çok konuştuk ve bir süre sonra çok renkli hale geldi.

- Çekim aşamaları nasıl geçti?
Bahadır B.: Bir sürü insan denedik ama türban herkese yakışmıyormuş. Mine'yi bulduk. Bir de genç bir kızın hikayesi, 30'unda bilindik bir yüzle çalışmak olmazdı. Mine de süreç içerisinde çok emek verdi.

- Çizgi karakterinizi beyazperde izlemek nasıl bir şey?
Bahadır B.: Eksikleri çok olsa da genel olarak filmden gayet memnunum.

TÜRBANLI OYNAMAK BENİ YORDU
- Mine oyunculuk eğitimi aldın mı?
Mine K.: TÜRVAK'tan aldım ama üzerine inşa etmem gerektiğine inanıyorum. Çünkü çok yeterli gelmediğini hissediyorum. Sonrasında bir tiyatro, bir dizi, klip, reklam ve bu film olunca yani hepsinden biraz tadınca baktım ki ben bu dünyanın içerisindeyim. Bu alanda kendimi geliştirmek istiyorum. Yurtdışında eğitim programlarına katılmayı düşünüyorum.

- Canlandıracağın karaktere ilişkin endişelerin oldu mu? 'Büşra'yı dergiden takip ediyor muydun?
Mine Kılıç: Bahadır'ı Leman'dan biliyordum ama tanımıyordum. 'Büşra'yı bilmiyordum. Sürekli okuyucusu değildim. Role ilişkin çekincelerim oldu çünkü gündem sıcaktı. Büşra da çok normal bir kız değil. Ama bir mizah dergisindeki karikatürü hayata geçirince yumuşuyor tonlar. Böylece çekincelerim azaldı.
Bahadır B.: O zamandan bu zamana gerilim de azaldı. Artık türbanlı kız 'pop'laştı.
Mine K.: Leman'daki Büşra ile çektiğimiz Büşra arasında da farklılıklar var.
Bahadır B.: Evet var, ama yapacak bir şey yok.
Mine K.: Filme aktarılan Büşra, hayatın içindeki türbanlılardan uyarlama. Ama Leman'daki gibi bir Büşra'yı ben daha tanımadım! Tanıyacağımı da sanmıyorum.
Bahadır B.: Kağıt üzerinde insan rahat oluyor. Onun gibi bir şey çekmeye niyetlensen de bir ton masraf. Film tuhaf. O yüzden seviyorum. Çatısı bozulmadı. Yönetmenin de çizgi romana yatkın bir nüansı var.


BüÅ�ra filminin fragmanı...


- Oyuncular ters köşe rolleri severler. Bu anlamda şanslı hissediyor musun?
Mine K.: Büşra, kafası karışmış, yolunu arayan bir karakter ama onu canlandırırken içinden çıkamayacağın bir durum yaratmıyor. Kafasındaki türban onu zor bir rol gibi gösteriyor. Biz o örtüyü çok dürtüyoruz, başka imajlar yüklüyoruz ama zorlanmadım.
Bahadır B: Bir de yakışması var. O konuda da çok hassas davrandık. Takınca oturması lazım, aynı zamanda çizdiğim kıza benzemesi lazımdı.

- Türbanın da bir görselliği var yani...
Bahadır B.: Var. Bir kostüm giyiyorsun neticede. Örümcek adam gibi, hakikaten giyiyorsun...
Mine K.: Türban takmak bana çok çileli geldi. Bir buçuk ay onunla gezmek beni yordu. Kafamda baskı hissettim. Bunun elbette bir alışma süresi vardır.

- Büşra'nın filme dönüştüğünü duyan okuyucularınızdan 'Ben de türbanlıyım, keşke beni oynatsaydınız' gibi tepkiler aldınız mı?
Bahadır B.: Gelmez mi, geldi! Alıngan oyuncular da var. 'Ben filmi izlemeyeceğim çünkü hiçbir çizgi romanın uyarlanabileceğini düşünmüyorum' diye küstüler. Ama iç dünyamızın deliliği, tuhaflığı her şeye rağmen filme yansıdı.

SİNEMACILAR KARİKATÜRSİTLERİN PEŞİNDE
- Peki, okuyucuya 'Biz Büşra'dan yola çıkıp başka bir hikaye anlattık' mı demek istiyorsunuz...
Bahadır B.: Dergideki Büşra tek başına. Filmde işin içine aşık olduğu adam giriyor. Ben onu arkası yarın gibi çizemezdim burada. Ama filmdeki tiplerin çoğu, benim işlerden harmanlanmış. Aslında '300 Spartalı' gibi bir şey yapmak isterdim.

- Dergidekilerin tepkisi ne oldu filme?
Bahadır B.: 15 yıldır birlikte olduğumuz için arada konuşuyoruz. Zaten mal meydanda... Diğer başka ağabeyler var, Şafak Sezer'le 'Kutsal Damacana'yı, 'Kolpaçino'yu yazdılar. Bizim tayfaya Cem Yılmaz'dan beri sinemacıların meyli var.

- Türk sinemasında başrolde ilk kez bir türbanlı kadın mı olacak?
Bahadır B.: Evet, bu anlamda bir kapı açtık bence. Fahriye Evcen'in oynayacağı 'Takiye' filmi var. Ama o da tam türbanlı değil.

- Türbanlı genç kesim arasından da oyuncu olmayı isteyen vardır değil mi?
Mine K.: Bana Facebook mesajlarında 'Gerçek hayatta türbanlı mısınız?', 'Oyunculuk hayatınıza nasıl girdi?', 'Nereden başladınız?' gibi sorular geliyor. Olabilir, ben şaşırmam. Onlar da açıldılar artık.

- Hangi taraftasınız diye soruluyor size. Büşra'yı çiziyorsunuz; dalga mı geçiyor yoksa böyle de tipler var, bunu mu gösteriyor deniliyor...
Bahadır B.: Ekipte herkes aynı fikirde değil. Yönetmen başka, ben bambaşka... Ortaya çıkan malzemeyi de bekleyip göreceğiz. Ben sempatik bulunacağını düşünüyorum. Bu ülkede yaşayan insanlar var.
Mine K.: Kim ne gözle görmek isterse onu görür.

- Aynı zamanda senin İmam Hatip Lisesi mezunu olduğun yazıyor internette...
Bahadır B.: Onu yıllardır derler ama yok öyle bir şey. Nereden çıktı anlamıyorum.



KARİKATÜR KİTABI DA ÇIKIYOR
- Büşra kentli türbanlı figürü diyorsunuz. Ne demek bu? Kotun altına Converse giyen türbanlıları mı kast ediyorsunuz?
Bahadır B.: Onlar iki yıl önce yoktu ama şimdi var. Sanatçısın önden görüyorsun, en fazla budur.

- Büşra'nın bir devam filmi olacak mı?
Bahadır B.: Çok fazla dizi teklifi geldi. Ama bir devam filmi olmaz. Dergideki karakterden uyarlama çizgi roman kitabımız da piyasaya çıkacak.


- Bahadır, sen yankesiciyi oynuyorsunuz değil mi?
Mine K.: Hepimizden iyi oynadı.
Bahadır B.: Aslında başıma gelen bir şeyi oynadım.

- Sizce nasıl bir film oldu?
Bahadır B.: Bir dram değil eğlenceli bir film. Absürt ve tuhaf... İnsanın içini kurutmuyor. Kült bir havası var. Büşra'nın inancını seven aşkını da sever. Ve filmin tüm günahlarını affeder. Biraz pembe dizi havası var. Anadolu önyargısız yaklaşabilir. İstanbul'a bir şeyi beğendirmek hep zordur ya...

Büşra'yı sadece Leman'da çizebilirdim
Bahadır Boysal, 'Peki, siz film nasıl algılansın istiyorsunuz?' sorusuna şöyle yanıt veriyor: '15 yıldır bu camiadayım kimseden aferin almaya ihtiyacım yok. Ama bir film yapıyorsunuz gençler izlesin, Anadolu insanı sevsin isterim. Çizgi roman uyarlaması olduğu için değişik bir film oldu. Açıkçası bundan sonra tepkileri merak ediyorum. Sezen Aksu şarkıları gibi... Dinlersin ve 'Ne bu' dersin. Yavaş yavaş içine işler ya. Öyle olacak gibi geliyor.'
Peki ona göre diğer mizah dergilerinde Büşra filmi işlenir mi? Bu soruya yanıtı da gecikmiyor: 'İşlenmez. Algılayışlar çok farklı. Ben Büşra'yı sadece Leman'da çizebilirdim, bunu net olarak söyleyebilirim. Kimyaları farklı dergilerimizin. Onlar kötü, biz iyiyiz gibi söylemiyorum. Leman medresesi, Cem Yılmaz'ların çıktığı bir okul. Sofistike bir tarafı var.'
...
Ayrıca Ahmet Hakan'ın film hakkında ki köşe yazısı;

BİR çeşit “türbanlı” yok, bin çeşit “türbanlı” var...

Şöyle ki:

“Aile zoru” ile türban takan da var, “Allah rızası” için takan da...

“İstemeyerek” türban takan da var, türbanını çıkarmamak için her şeyini feda etmeye hazır olan da...

Saçının tek telini göstermeyen de var, saçının bazı tellerini göstermekte sakınca görmeyen de...

Başını örtüp aşırı süslenen de var, hiç süslenmeyen de...

Erkeklerle sadece nikâhlandıktan sonra konuşan da var, Erenler’de nargile içip erkek arkadaşlarıyla şiir tartışması yapan da...

Direnen de var, direnmeyen de...

Geleneksel bir alışkanlıkla başını örten de var, bilinçlendikten sonra örten de...

“Bohem” türbanlı da var, “tiki” türbanlı da...

Hiç kitap okumayıp kendini dünya hayatına kaptıran türbanlı da var, kitapları yalayıp yutmuş “entel” türbanlı da...

Başka hayatlara acayip meraklı türbanlı da var, başka hayatlara acayip kapalı türbanlı da...

“Büşra” filmindeki “türbanlı kız”, bin çeşit türbanlıdan sadece biridir.

Dolayısıyla “Büşra”yı, “Türbanlı kızları anlatan film” diye seyretmek yerine “Türbanlılar içinden bir türbanlıyı anlatan film” diye seyretmek gerekir.

Ancak böyle seyrederseniz, “Bu nasıl türbanlı yahu!” meselesini bir tarafa bırakıp filmin derinliklerine sirayet edebilirsiniz.




Bazı filmler hayattan referans alır.Bu film içinde elbette bir önyargı var fakat bu önyargı zaten hayatın içinde birbirimize karşı beslediğimiz önyargılar. Birebir ölçekte bir film olmamış elbette ama çok da afaki,hayali bir film değil.
[Yazının Devamı...]
 

Çekmece Notları Design by Blogger Modifiye © 2009